Eser Sıra Numarası: 180217eser43
Ölüme
Karşı Ölmek
"Mutluluk
uzun sürmez mutlaka gündeliktir. Ölüme yenik düşen aslında korkuya
yeniktir."
Bu
dizede anlattığı gibi Atilla İlhan mutluluğun gelip geçici olduğunu ve ölümden
korkulmaması gerektiğini söylemektedir. Ancak insan her zaman mutluluk peşinde
koşmakta ve ölümden korkarak yaşamın zevkini alamamaktadır. Lakin ben burada
insanlığı pek suçlamıyorum, insanın biyolojik yapısı buna engel teşkil ediyor
çoğu zaman. Zira yaşam içgüdüsü bizi ölüme karşı koruyor, duyduğumuz öfke ve
korku bizi ayakta tutuyor. Yaşamımız için bir anlam yüklüyoruz, böylece
hayatımızı bir amaç için yaşadığımıza ve özel kılındığımız bir varlık
olduğumuza inanıyoruz. "Kime karşı, neye karşı?" diye sorarken
karşımızda ölüm tablosu beliriyor: İnsanlar tarafından resmedilen o kara
cellat, rüyalarımıza giren karabasan ya da bazen gerçek hayatta elimize
alabileceğimiz tek bir ip, uzunca, kalın bir ip. Tüm sorunların çözüleceğini
haykırıyor ve her şeyin bitmesini sağlıyor. "Yaşamdan önce hayatta
değilsek, öldükten sonra niçin olalım?" diyerek Arthur Schopenhauer'i
analım. Ah, şu an filozof toprağa karışmış ve saprofitler tarafından süzülmüş,
emilmiş. Tıpkı geçmişteki ve şimdiki insanlar gibi. Peki gelecek? Gelecekte ne
olacak? Ben krematoryumları düşünüyorum. İnsanların yakıldığı ve duman olduğu
krematoryumlar. Aniden silindiği, bir daha bedenen herhangi bir parçasının
yaşamda kalamayacağı toz bulutları. Oysa gelecek Cesur Yeni Dünya'ya ne kadar
çok benzemekte! Bizi uyuşturan somalar hap şeklinde topluma dağıtılmıyor ancak
elimizde dünyanın geldiği son nokta var. Telefonlarımız bize eğlenme imkanı
veriyor, insanlardan, çevremizden ve hatta ailemizden daha mutlu kılacak
şekilde. Aynısını soma da yapıyor, kişiyi tatile çıkarıyor, ne kadar dozda
kullanılırsa süresi o kadar uzun oluyor. Ve şimdi sanal gerçeklik
gözlüklerimizi takalım. Yeni bir eğlence, tatil, oyun bizi bekliyor.
Gerçeklikle algımızı kaybedelim, kim bu acı dünyanın bir parçası olarak
hayatını sürdürmek ister ki? Çünkü:
"Ben
yaşamdan öğrendim ölmeyi
Kötülükle,
yalanla, günahlar içinde yüzerek"
Bu
dizede de dediğim gibi, yaşamımız garip bir şekilde sürekli kötülüklerle
doludur. Dışarıdan masum görünen insanlar her gün yalan söyleyen insanlardır ve
bir de onların hikayelerine, özgeçmişlerine bir bakın, suç işlemeyen kimse yok.
Tecavüz, insan öldürme, fuhuş, hırsızlık,... hepsi insan ürünü, insanın elinden
çıkma. Şimdi soruyorum, insan ölümü hak etmiyor mu? Vaktimiz gelince ölmek,
insan için verilecek en ahlaklı ceza olmalı. Yaşamımızın kutsallığı kadar
ölümümüz de kutsal sayılmalı, tüm bu ıstıraptan kaçışımız, ruhumuzun uçuşuyla
başlamalı.
Benim
kişisel görüşüm, tüm insanlar olarak yaptığımız kötülükler için kendimize tövbe
edelim, yeni ve temiz bir insanlığı yeniden oluşturalım. Çünkü ne kadar
hayalperestçe ise peşinden koşulması o kadar yorucu ve sonundaki zafer de o
kadar keyif vericidir. Ancak bu sayede beşeriyet kendisiyle gurur duymaya hak
bulabilir.